Ortodonti Tedavisi Hangi Kusurları Gidermek İçin Kullanılır?

Ortodonti bilim dalı üzerinde uzmanlaşan diş hekimlerine ortodontist denir. Dişin yapısal bozuklukluları için yapılan tedavilerin tümü ortodonti tedavisidir.  Sağlıksız bir ağız ve diş yapısı, dişlerin bozukluğundan kaynaklanabilir. Bu sebeple diş bozuklukları ihmal edilmemeli ve en kısa zaman içerisinde tedavi edilmelidir.

Ortodonti Tedavisi Alanına Giren Yapısal Bozukluklar

Gömük Dişler

Çene yapısına bağlı olarak, çıkması gerektiği noktada yeterli yer bulamayan dişler çıkamayarak içeride gömülü kalmasıdır. Bu tür dişlerin tedavisiyle ortodonti ilgilenmektedir.ortodonti tedavisi, ortodonti hangi kusurları kapatır, ortodonti tedavisi neden yapılır

Dişler Arasındaki Boşluklar

Bazı kişilerin dişleri arasında, olması gerektiğinden fazla boşluk oluşur. Dişler arasında boşluk görülme durumu en çok üst orta dişlerdedir. Rahat yemek yemek için dişlerin arasında boşluk olmaması gerekir. Dolayısıyla bu tür dişlerin tedavi edilmesi önerilmektedir.

Ön Açık Kapanma

Ağız tamamen kapalı haldeyken, arka dişlerin birbirine değmesi sırasında ön dişlerin değmemesidir. Bu duruma ön açık kapanma adı verilmektedir. Bu diş sorununun tedavisi, de ortodonti alanına girmektedir.

Çarpıklık

En sık görülen diş sorunlarındandır. Çene yapısından kaynaklı olarak, dişler çıkması gerektiği yerden çıkamayıp, farklı yerlerden çarpık bir şekilde çıkması durumudur. Birçok diş ise üst üste çıkmaktadır. Bu sorun için pek çok tedavi yöntemi uygulanabilmektedir.

Çapraz Kapanma

Normal bir şekilde ağız kapanması, üst dişlerin önde alt dişlerin ise arkada kalması halindeki kapanmadır. Bazı kişilerde bu durum tam tersidir. Yani alt dişler öne çıkarken, üst dişler arkada kalır. Bu tür diş sorunu olanlar dışarıdan bakıldığında bile hemen belli olur.

Bütün bu sorunların ortodonti tedavileri mümkündür. Çocuklarında herhangi bir çene ve diş sorunu gözlemleyenler hemen bir diş hekimine danışarak, ortodonti tedavisinin uygulanıp uygulanmayacağı hakkında bilgi edinmelidirler.

Bu tedavi 8 yaşından büyük olan herkeste uygulanabilir. Dişlerin olması gerektiği gibi sıralı ve sağlıklı olması için tedavi şarttır. Tedaviye başlamadan önce, ortodonti tedavileri hakkında küçük çapta bir araştırma yapmanız önerilmektedir. Daha sonra, kaliteli bir ortodontiste giderek, dişlerinizin tedavi planını yapabilirsiniz. Ortodontistin uygun gördüğü bir ortodonti tedavisi ile sağlıklı ve güzel dişlere kavuşabilirsiniz.

Ağız Sağlığı Nedir? Neden Önemli?

Ağız hayatımızı devam ettirmemizi sağlayan en önemli organımızdır. Yemek yemek, çay içmek, sevdiğimiz şeyleri tüketmek için ağız sağlığımıza dikkat etmeliyiz. Beslenmemizi istediğimiz gibi yapamadığımızda mutlu olamaz ve hayattan zevk alamayız. Ağız içinde, dil, dişler, damak vardır. Her biri yemek yerken, konuşurken ve gülerken farklı vazifeler yapar. Öpüşmek gibi hayatımızda önemli bir yere sahip olan eylem için bile ağız ve dudaklarımıza ihtiyacımız vardır. Kısacası ağzımız her şeyimiz ve ona çok iyi bakmamız gerekir. Ağzımıza iyi bakmadığımızda birçok sorun yaşarız.ağız sağlığı, ağız sağlığını koruma, ağız sağlığı nasıl korunur

Ağız Sağlığını Bozan Davranışlar Nelerdir?

Ağız ve diş bakımını doğru yapmamak ağız ve diş sağlığını bozar. Örneğin tatlı, şeker yedikten sonra veya yemeklerden sonra diş fırçalama alışkanlığı yoksa dişleriniz çürür. Ağız içerisinde bakteri oluşur ve bu bakteriler hastalıklara ve kötü kokulara neden olur. Dişlerinizi günde en az iki kere ortamınız uygunsa her yemekten sonra mutlaka doğru bir şekilde fırçalarsanız ağız sağlığınızı yüksek ölçüde korumuş olursunuz. Dişlerinizi farklı amaçlar doğrultusunda kullanmak da ağız sağlığınızı bozar. Örneğin kapak açmak, ceviz veya fındık kırmak dişlerinizin zayıflamasına ve kırılmasına neden olur. Ana dişler her zaman yapma dişlerden daha iyidir. Bu yüzden onlara çok iyi bakmalısınız. Elinizde olan durumlarda dişlerinizi sıkmamaya ve gıcırdatmamaya dikkat edin. Geceleri uykuda diş gıcırdatanlar için diş hekimleri diş silikon diş kalıpları hazırlamakta. Bunları kullanabilirsiniz.

Aşırı Sıcak ve Soğuk Tüketimi Ağız Sağlığını Bozar

Aşırı soğuk ve sıcak tüketimi hem diş etlerinize hem de dişlerinize zarar verir. Aşırı sıcak ve soğuk ağız içerisindeki hücre ve yapılara zarar verir. Sigara, alkol ve kafein tarzı içecekler de ağız sağlığınızı bozacak beslenme şekilleridir. Bu alışkanlıklar sağlık açısından zarar verdiği kadar estetik açıdan da zarar verir. Diş renginiz bozulur, cildiniz matlaşır ve renk değişimine uğrar. Ağız ve diş sağlığınızı korumak için belli aralıklarda diş hekimine gidin. Diş ve ağız içi kontrollerinizi yaptırın. Doktorun önerilerine mutlaka uyun. Dişinizde çürük varsa mutlaka tedavi için hekime gidin.

Bel Sağlığında Etkili Egzersizler

Sırt ağrısı, özellikle yanlış duruş ve hareketler, masada uzun süre çalışma nedeniyle çeşitli nedenlerle ortaya çıkabilir. Doğrudan omurga sağlığı ile ilgili olan bel ağrısının bir diğer yaygın nedeni de yeterince aktif olmayan bir yaşam tarzıdır. Sağlıklı nefes alma ve kalp sağlığı için gerekli olan omurganın yapısı sinirlerin korunmasında son derece önemli bir rol oynar. Omurga sorunları, ani ve bilinçsiz hareketlerden, uzun süreli hareketsizlikten veya bilgisayar karşısında çok fazla zaman geçirmekten kaynaklanabilir.bel sağlığı egzersizleri, bel için yararlı egzersizler, bel sağlığını koruma

Normal şartlar altında, bir bireyin baş ağırlığı ortalama 5.5-6 kg’dır. arasında. Ancak bilgisayar, telefon veya tablet kullanırken başımızı 15 derecelik bir açıyla eğerek hareket ederiz. Duruma bağlı olarak, kafa 20 kg’a kadar çıkabilir. Böyle bir durumda olması gerekenden daha fazla tıkanıklık olan boynumuzda düzleşme veya fıtık gibi sağlık sorunları ortaya çıkabilir. Belimiz de aynı. Bel ağrısı, ani ve dengesiz hareketler, omurilik yaralanmaları veya sinirlere baskı nedeniyle oluşur. Bel ağrısı genellikle akut ve kronik bel ağrısı olarak sınıflandırılır. Ancak bazı bel ağrıları doğru egzersiz programı ile tedavi edilebilir.

Bel ağrısını hafifletmek için egzersiz ve hareket önerileri;

Pull-Ups, Plank, Superman Move, Briç Egzersizi, Ananda Balsan Egzersizi,

Fitness aletlerini evinize koyarak hafif egzersizler yapın,

İki elinizle bel üzerinde sırt germe egzersizleri yaparken,

Düzenli günlük yürüyüşler (ortalama 10-30 dakika)

Yere yüz üstü yatarak, avuç içlerinizi yere dayayarak, üst bedeninizi yarıya kadar kaldırarak ve başınıza geri dönmek,

Günlük squat yapın

Hafif bir ayak hareketi ile daire çizme hareketini uygulamak,

Düz bir zeminde yere oturmak, mümkün olduğunca öne eğilmek ve esnemek,

Düz bir zeminde yan yatmak, sağ ve sol bacağı dönüşümlü olarak kaldırıp indirmek,

Yerde yüzüstü yatarken omuzlarınızı geri çekmeye çalışmak

Karın üstü yatarak, sırtı birleştirerek germe egzersizleri yapmak,

Yerde sırt üstü yatarak, iki dizinizi aynı anda kendinize doğru çekerek,

Tekrar sırt üstü yatarak, her iki dizinizi tek tek kırarak ve sırayla kendinize doğru çekerek.

Sabit bir sandalye veya sandalyede otururken, üst bedeninizin ve omurganızın dik olduğundan emin olun,

Sürekli ayakta durmak da bel ağrısını hafifletir.

Yere yüzüstü yatarak, avuç içlerinizle yere yaslanarak sabit bir şekilde bekleyin

Yüz üstü yere yatmak ve dirsekleriniz yerde 10 ila 20 saniye hareketsiz kalmak bel ağrısını hafifletecektir.

Bel ağrısı için bir egzersiz planı planlıyorsanız mutlaka bir uzmandan yardım almanızı öneririz. Her bel ağrısının aynı sebepten kaynaklanmadığını ve egzersizin her bel ağrısı için faydalı olmayabileceğini unutmamalısınız. Bir doktora danışmak önceliğiniz olmalıdır. Doktorunuz egzersiz yapmanızı tavsiye ederse, size fitness hakkında bilgi verebilecek bir profesyonelden yardım alarak bir egzersiz programı hazırlayabilirsiniz.

Bel ağrısı nasıl önlenebilir?

İdeal kilonuzu aşmamaya çalışın,

Uzun süre ayakta kalmamanız gerektiği gibi, uzun süre hareket etmemeniz de gerekir.

Sert veya orta sertlikte ortopedik bir yatak seçin,

Yatakta yan yatmayı dene,

Sırtüstü pozisyonda, bacakların arasına ve mideye yumuşak destekler koyun,

Yataktan kalkmak, yavaş hareketlerle kalkmak, dirseklerinize yaslanmak,

Çok uzun veya çok düz olan ayakkabıları tercih etmeyin.

Ağırlık kaldırmamaya çalışın.

Yerden ağır bir şey kaldırmak üzereyseniz, iki dizinizi de bükün ve yavaşça bükün.

Otururken sırtınızı destekleyecek bir yastık koyduğunuzdan emin olun.

Pilatese Yeni Başlayanların Kullandığı Aletler Nelerdir?

Örneğin vücuda esneklik kazandırmak, yukarı çekmek ve kilo vermek için kullanılan pilates, son yıllarda popüler sporlardan biri haline geldi. Pilatese yeni başladıysanız ve geç bir karar verdiyseniz birkaç şeyi bilmeniz gerektiğini varsayalım. 20. yüzyılın başlarında şekillenen pilatesin bu kadar popüler olmasının nedenlerinden biri de evde kullanılabilir olmasıdır. Doğru nefes tekniğini biliyorsanız, pilates egzersizleri ile de duruş bozukluklarını tedavi edebilirsiniz. Sağlığımız için oldukça faydalı olan pilatesin birçok faydası bulunmaktadır. Pilatese yeni başlıyorsanız, eğitiminiz sırasında ihtiyaç duyacağınız birkaç ekipman olduğunu bilmelisiniz. Web sitemizde Pilates ekipmanlarını uygun fiyata kolayca satın alabileceğinizi hatırlatırız.pilates aletleri, pilateste kullanılan aletler, pilates yaparken hangi aletler kullanılır

Yeni başlayanlar için pilates ekipmanları;

  1. Pilates kıyafetleri… Egzersize başlamadan önce, pilates sırasında hareketinizi kısıtlamayacak, teri buharlaştırma işlevine sahip, fitness için dünyaca ünlü spor markalarının en son teknolojileri kullanılarak üretilmiş spor kıyafetleri seçmenizi öneririz. … Nefes alabilen ve nefes alırabilen bu ultra esnek spor giyim ile işinizi kolaylaştırın.
  2. Pilates matı… Düz bir zeminde pilates yapmak için olmazsa olmaz egzersizlerden biri de Pilates matıdır. Vücut yapınızı bozmayacak, zemine yumuşaklık ve elastikiyet kazandırmayacak spor paspaslar temin etmeniz gerekiyor. Pilates matları, antrenmanlarınız sırasında vücudunuzu dengede tutmak için farklı kalınlıklarda gelir. Orta yumuşak, 10 mm. Pilatese çevre kalınlığında ve kaymayan ürünlerle başlayabilirsiniz.
  3. Pilates Topları… Renkli tasarımıyla enerjinizi artıran Pilates topları ile yapabileceğiniz pek çok egzersiz var. Yumuşak dokusu nedeniyle oldukça güçlü bir şekle sahip olan pilates toplarını seçerken boyunuza uygun bir top seçmelisiniz. Vücudu güçlendirmek için büyük pilates topları kullanılır. Bazı egzersizleri desteklemek için küçük pilates topları kullanılır. Ücretsiz kargo ile Pilates topu seçmek için sitemizi ziyaret edebileceğinizi unutmayın.
  4. Pilates çemberi… Kol ve bacak egzersizlerinde yaygın olarak kullanılan pilates çemberi çok faydalıdır. Kısa sürede etkili sonuçlar almanıza yardımcı olacak bir Pilates çemberi satın alabilir veya özel hazırlanmış Pilates/Yoga kitlerinde bulabilirsiniz. Hafif efor için tasarlanmış esnek bir Pilates çemberi ile kaslarınıza zarar vermeden çalışmanın ne kadar keyifli olduğunu anladığınızda, sizin için vazgeçilmez olabilir.
  5. Pilates Bantları… Sandığınızdan çok daha etkili olan pilates bantları da diğer Pilates ekipmanları gibi canlı renk seçenekleriyle dikkat çekiyor. Zorluk derecelerine göre 3 farklı aşamada tasarlanan Pilates bantlarının renkleri zorluk derecesine göre hazırlanmaktadır. Genellikle 3 zorluk seviyesi ile satılır. Ancak dilerseniz ayrı bir Pilates grubu olarak da alabilirsiniz. Çalışma seviyenize bağlı olarak zamanla daha fazla güç gerektiren Pilates gruplarında kendinizi geliştirebileceksiniz.

Pilatesin sağlığa faydaları nelerdir?

Kardiyovasküler sistem sağlığını iyileştirdiği için kalp sağlığına faydalıdır,

Zayıf kasları güçlendirdiği için duruş bozukluklarını düzeltir,

Esneklik ve güç verdiği için yaralanmaları önler,

Karın kaslarını güçlendirir,

Nazik egzersiz ile gergin sırt kaslarını germeye yardımcı olur

Diyetinizi değiştirerek kilo verebilirsiniz,

Vücudun daha sıkı ve toplanmış görünmesine yardımcı olur,

Direnç egzersizi ile kemik yoğunluğunu arttırır,

Vücudun tüm kaslarının düzenli çalışmasını sağlar,

Düzenli egzersiz yaparak çekirdek kasları güçlendirmeye yardımcı olur,

Eklemler, tendonlar, kaslar ve bağ dokusu üzerindeki stresi azaltır,

Bu, günlük aktiviteleri daha rahat ve acısız bir şekilde gerçekleştirmenizi sağlar,

Bu sırt ağrısının zamanla kaybolmasını sağlar,

Birçok egzersiz imkanı sunduğu için birçok kas üzerinde etkilidir.

En Sık Görülen Hastalıklar Nelerdir?

İnsan vücudu doğumdan ölüme kadar düzenli olarak çalışır. Yaşlılık ile birlikte bu durum birçok sağlık sorununa yol açar. Üstelik düzenli bir spor yaşam tarzı sürmez ve beslenmenize dikkat etmezseniz bu hastalıklar çok daha erken yaşlarda kendini gösterebilir. Son zamanlarda en sık görülen hastalıklar diyabet, hipertansiyon ve kardiyovasküler hastalıklardır. Araştırmalar, 65 yaş ve üstü kişilerin yaklaşık %90’ının bu koşullardan birine sahip olduğunu doğrulamaktadır. Bu, %35’inin iki, %23’ünün üç hastalığı olduğunu göstermektedir. En sık görülen diyabet, tansiyon ve kardiyovasküler hastalıkları inme, kanser, anemi ve osteoporoz izlemektedir. Yaşlılık mutlaka hastalık anlamına gelmez. Ancak özellikle belli bir yaştan sonra hareketten kaçınmak yerine düzenli egzersiz ile kasları aktif tutmak gerekir.sık görülen hastalıklar, damar hastalıkları, kalp hastalıkları

Yaşlılıkta en sık görülen hastalıklar;

Hipertansiyon… Beslenme şekline dikkat edilmemesi ve yaşam boyu sağlıksız yağ içeren besinlerin tüketilmesi sonucunda ilk etapta fazla kilolar oluşur. Bu fazla kilolara hareketsiz bir yaşam tarzı, bol miktarda tuz, sigara ve alkol eklendiğinde daha ciddi problemlerin yaşanması kaçınılmazdır. Arterlerdeki kan basıncının artması sonucu ortaya çıkan hipertansiyon, tüm bu olumsuz durumların sonucudur. Sırt ağrısına genellikle burun kanaması ve yorgunluk eşlik eder. Hipertansiyon yani yüksek tansiyon tanısı, semptomları zamanla geliştiği için hemen konulamaz. Bu hayati tehlike oluşturan önemli bir sonuçtur. Hipertansiyon tanısı aldıysanız; Tuz alımınızı azaltmalı, alkol ve sigaradan mümkün olduğunca uzak durmalı, beslenmenize dikkat ederken yağlı yiyeceklerden uzak durmalı ve eğer kilonuz idealinizin üzerindeyse hemen kilo vermeye başlamalısınız.

Diyabet… Diyabet, yaşlılıkta daha sık görülen hastalıklardan biridir. Pankreasın normal çalışmaması ve salgılanan insülin miktarının yetersiz olması durumunda diyabet ortaya çıkar. Diğer bir neden de dolaşımdaki insülinin yeterince etkili olmamasıdır. İdrar yolu enfeksiyonu, küçük bir hastalık, mantar enfeksiyonu gibi şikayetleriniz varsa ve genetik yapısı olan şeker hastası bir kişi ve aile üyeleriniz varsa, kaçınılmaz olarak şeker hastalığına yakalanırlar. Diyabetin en belirgin semptomları ağız kuruluğu, sık idrara çıkma, sık su ihtiyacı ve açıklanamayan halsizliktir. Bu yöndeki şikayetleriniz uzun soluklu ise mutlaka doktorunuza danışmalısınız. Risk grubu, yüksek kan yağı olan kişileri, yüksek tansiyonu olan hastaları ve genetiği değiştirilmiş diyabeti olan kişileri içerir.

Kalp ve damar hastalıkları… Vücudun ihtiyaç duyduğu oksijen ve besin maddelerini taşıma görevini yerine getiren kan, bunların vücutta dağılımını ve kalp dokularına taşınmasını sağlar. Bu nedenle kalp-damar hastalıkları büyük risk taşıyan hastalıklardır. Kalp yetmezliği, kalp çalışmaya devam ettiğinde, ancak damarlara yeterince kan ulaştıramadığında ortaya çıkar. Kardiyovasküler hastalığa yakalanma riski olanlar; ailesinde genetik olarak bu hastalığı olanlar, hipertansiyon, şeker hastalığı, kolesterol, sigara gibi etkenleri olanlar. Bu, aşırı yorgunluk veya efor, yoğun stres, yağlı ve ağır yiyecekler ve beslenme gibi provoke edici faktörlerin ardından ortaya çıkar. Göğsün sol tarafında yumruk şeklinde oluşan ağrı daha sonra çeneye, sol kola ve karına yayılabilir. Böyle bir sorunla karşılaşırsanız dinlenmeli ve diğer ağrılardan ayırt etmek için beklemelisiniz. Bu ağrı istirahat ettiğinizde azalır ve kaybolursa, kalp ve kan damarlarında ağrı anlamına gelir. Ancak ağrı dinlenmeye rağmen devam ediyorsa ve buna mide bulantısı, terleme ve bayılma eşlik ediyorsa kalp krizi olabilir ve en yakın sağlık kuruluşuna gitmelisiniz.

Kanserden Koruyan Besinler Nelerdir?

Beslenme programınızdaki gıdaların sağlığınız üzerinde büyük etkisi olduğunu hatırlatarak başlayalım. Birçok sağlık sorununa ek olarak, kanser için bile etkili olan beslenme sağlık için çok önemlidir. Tüm dünyada kanser türlerinin kardiyovasküler hastalıklardan hemen sonra ortaya çıktığı gözlemlenmiştir. Genetik yapıya bağlı olarak vakaların %5-10’unda, çevresel faktörlere bağlı olarak -95’inde kanser oluşur. Bahsedilen çevresel faktörlerin çoğunun beslenme alışkanlıkları olduğu unutulmamalıdır. Sağlıklı beslenerek kanser riskinizi 0 oranında azaltabilirsiniz. Bir hatırlatma olarak, diyetinizi düzenli bir egzersiz programı ile sürdürmeniz sağlığınız için son derece faydalı olacaktır. Araştırmalar sonucunda kendinizi kanserden korumanıza yardımcı olabilecek beslenme alternatifleri aradık.kanserden koruyan besinler, kanserden hangi besinler korur, besinler ve kanserden korunma

Kanserden korunmak için diyet önerileri;

Sebze ve Meyve Çeşitlerini Arttırın… Sebze ağırlıklı beslenmeyi ve tükettiğiniz meyve ve sebze çeşitlerini artırmayı göz önünde bulundurmalısınız. Her birinin farklı faydaları olan meyve ve sebze grubunu öğrenmeli ve yaşamsal faktörlerinize uygun seçeneklere daha fazla yer vermelisiniz. Gün boyunca kadınlar 2-3 porsiyon meyve ve sebze, erkekler ise 3-4 porsiyon tüketmelidir.

Bakliyat ve tahılları da dahil edin… Konu sağlıklı beslenmeye geldiğinde pek çok insanın yaptığı yanılgılardan biri de ekmeği hayatından tamamen çıkarmaktır. Ancak bu tam tahıllı ekmek tüketmek için çok önemli bir fırsattır. Karbonhidratları hayatınızdan çıkarmamalısınız. Ayrıca vücudun enerji sistemini tetikleyen B1 vitamini içerdiğinden tahıl ve bakliyat grubuna daha fazla dikkat etmelisiniz.

Probiyotikleri İhmal Etmeyin… Sağlıklı beslenmelerde sıklıkla gözden kaçan probiyotikler, kanser önleyici etkileri açısından da son derece önemlidir. En önemli özelliği bağışıklık sistemini güçlendirmek olan probiyotikleri düzenli olarak tüketmeyi alışkanlık haline getirmeliyiz. Probiyotik içeriği yüksek yoğurt veya kefiri günde ortalama 3 bardak tüketmeye özen göstermelisiniz.

Kontrollü Kırmızı Et Tüketimi… Mide ve kolon kanserine neden olan kırmızı eti, gereğinden fazla tüketiyorsanız kontrollü tüketmeniz gerektiğini hatırlatırız. Özellikle kırmızı eti kızartmak ve fırınlamak yerine fırında pişirmek, buharda pişirmek veya kaynatmak daha iyidir. Dünya Sağlık Örgütü tarafından yapılan bir araştırmada, günlük 50 gram ve üzeri et tüketiminin düzenli olarak kanser riskini  oranında artırdığı tespit edildi.

Balık düzenli yenmelidir… Kırmızı et kadar yaygın olarak tüketilmeyen balık aslında sağlığımız için bir nimettir. Omega-3 yağ asitlerinin koruyucu etkilerini görmenizi sağlayacak bir balık alternatifini mutlaka diyetinize eklemelisiniz. Uzmanların haftada 2-3 kez yenmesini önerdiği balıklar fırında ya da kırmızı et gibi buharda pişirilerek yenilmelidir.

Hayatınızdan Şekeri Çıkarın… Rafine şekerden tamamen kurtulmanız sağlığınız için şart. Vücuttaki yağ dokusunun artmasına neden olan şekere bağlı olarak artan yağ dokusu sizi kanser riskine de sokar. Gün boyunca tükettiğiniz besinlerden aldığınız toplam kalorinin %5’inden fazlasının şeker olmamasına dikkat etmeli ve mümkünse şekeri hayatınızdan tamamen çıkarmalısınız.

Doymamış yağ asitlerini unutmayın. Soya, kanola yağı, soya fasulyesi, keten tohumu, fındık, ceviz gibi birçok gıdada bulunan tekli ve çoklu doymamış yağ asitlerinin düzenli tüketiminin kurallarını unutmayınız. Doymamış yağ asitlerinin kansere karşı koruyucu etkisi olduğunu bilmelisiniz.

Kansere neden olan besinler;

İşlenmiş beyaz un

rafine şeker,

işlenmiş et ürünleri,

Önceden paketlenmiş cips

Ekşi ve gazlı içecek grupları,

alkol ve sigara,

Hidrojenik yağlar.

Renk körlüğü nedir?

Renk körlüğü, renklerin veya renkler arasındaki farklılıkların ayırt edilemediği bir görme bozukluğudur.Genellikle kırmızı ve yeşil gibi renklerin karışımı olarak ortaya çıkan renk körlüğü, nadiren de olsa tüm renkler griler ve tonlar olarak algılanıyormuş gibi de görülebilir.renk körlüğü, renk körlüğü nedir, renk körlüğü ne demek

Renk körü kimdir?

Renk körlüğü iki farklı şekilde ortaya çıkabilir. Birincisi kalıtsal renk körlüğü, diğeri ise sonradan ortaya çıkan kazanılmış renk körlüğüdür.Doğuştan renk körlüğü genellikle x kromozomu olarak bilinen cinsiyet kromozomu yoluyla bulaşır. Erkeklerde sadece bir X kromozomu ve kadınlarda iki X kromozomunun bulunması nedeniyle renk körlüğü erkeklerde daha sık görülür: Kadınlarda %0.5, erkeklerde %8. Edinilmiş renk körlüğü, retina veya beynin görme merkezi ile ilgili problemler, görmeyi etkileyen kısımların zarar görmesi ve bazı ilaçların yan etkileri gibi çeşitli nedenlerle ortaya çıkar.

Renk körlüğünün nedenleri

Renk körlüğü, ışığı dalga boylarına göre algılayan konilerle ilişkili olduğu için, genellikle retinadaki koni fotoreseptörlerindeki kusurlarla doğrudan ilişkilidir.

Gözümüzün retina dediğimiz tabakasında çubuk ve koni adı verilen fotoreseptörler bulunur. Koniler renk görmeden sorumludur. Renk körlüğü olan kişilerde bazı koniler kalıtsaldır veya farklı şekilde çalışır.

Renk körlüğü genellikle kalıtsal bir genetik bozukluktur. Genellikle cinsiyet kromozomlarından bebeğe X kromozomu yoluyla geçer. Öte yandan renk körlüğüne neden olabilecek 19 farklı kromozom ve 56 farklı gen bulunmaktadır.

Renk körlüğünün en yaygın kalıtsal varyantları deuteranomaliler ve protanomalilerdir. Her iki durumda da, bir kişinin yeşil ve maviyi ayırt etmesi zordur.

Renk körlüğü sadece kalıtsal bir hastalık değildir, aynı zamanda retinitis pigmentosa ve Leber’in konjenital amaurozu gibi çeşitli kalıtsal hastalıkların bir belirtisi olarak da kendini gösterebilir.

Renk körlüğü kalıtsal olabilir veya sonradan kazanılabilir. Bazı ilaçların yan etkilerinin yanı sıra retina veya optik sinirlere zarar verebilecek hastalıklar da kişinin renk körü olmasına neden olabilir.

Renk körlüğü belirtileri

Renk körlerinin herhangi bir rengi göremediğine ve dünyayı gri tonlarında göremediğine dair yaygın bir inanış vardır. Bununla birlikte, hastaların büyük çoğunluğu için bu görüş yanlıştır. Renk körlüğü genellikle çok semptomlu bir hastalık değildir. Renk körlüğünün belirtileri genellikle kısmi veya tam renk körlüğüne göre farklı olabilir. Kısmi renk körlüğünde mavi, kırmızı ve yeşil renkler farklı seviyelerde algılanamaz veya ayırt edilemezken, tam renk körlüğünde renkler siyah, beyaz ve grinin tonları olarak algılanabilir. Bu nedenle semptomlar görme bozukluğuna bağlı olarak değişebilir.

Renk körleri renkleri görür, ancak bazı renkler soluk olduğu için renkleri birbirleriyle karıştırabilirler. Tipik olarak, kırmızı, mavi ve yeşil arasındaki ayrım, özellikle araba kullananlar için büyük bir problemdir.

Tansiyonunuzu Kontrol Altına Alabilirsiniz

Düzenli tedavi ve sağlıklı bir yaşam tarzı ile, yıllarca herhangi bir semptom göstermeden gizlenen sessiz katil hipertansiyon kontrol edilebilir. Ne yazık ki dünyada en sık görülen hastalık olan hipertansiyonla birlikte bir dizi hasta hatası tedaviyi zorlaştırmaktadır. Kendinizi daha iyi hissettiğinizde, ilaçlarınızı kesmek veya bırakmak, sarımsak ve limon suyuna güvenmek, dil altı ilaçlarla kan basıncınızı aniden düşürmeye çalışmak, aşırı miktarda ağrı kesici almak bu hatalardan bazılarıdır.tansiyonu kontrol altına alma, tansiyonu dizginleme, tansiyon tedavisi

Bugün dünyanın en yaygın hastalığı olan hipertansiyon, 1 milyardan fazla esir aldı. Dünyadaki reçetelerin çoğu hipertansiyon için yazılmıştır. Bu çok sık olmasına rağmen, tedavi edilebilecek hasta sayısı çok düşük. Türkiye’de 6 milyon hipertansif hasta var. 18 yaşın üzerindeki insanların üçte birinin hipertansiyondan muzdarip olduğu söyleniyor. Bu oran yaşla birlikte artar. 50 yaşından sonra, nüfusun neredeyse yarısı yüksek tansiyondan muzdariptir.

Hipertansiyonun (yüksek tansiyon) klasik tanımı 140/90 mmHg’nin üzerindeki kan basıncıdır. Hipertansiyon bir hastalık değil, çok daha geniş bir hastalık yelpazesinin tezahürüdür. Bir grup ilerleyici kardiyovasküler hastalığın belirtisidir. İdeal kan basıncı 120/80 ve altıdır. Hastanın tansiyonu 120 / 80’in üzerinde ise tedavi süreci sağlıklı bir yaşam tarzı değişikliği ile başlar. Tansiyon 140/90’ın üzerindeyse ilaç tedavisi devreye girer. İlaç tedavisinin amacı kan basıncını 140 / 90’ın altında tutmaktır.

Erken bunamanın sorumlusu

Ülkemizde önde gelen ölüm nedeni olan yüksek tansiyon çok geç teşhis edilebiliyor. Göz, beyin, böbrek, boyundaki toplardamar, kalpteki toplardamar, böbrekteki toplardamar, bacaklardaki toplardamar gibi organlar yüksek basınç nedeniyle zamanla zarar görmeye başlar. Kalp yetmezliğine, kalp krizine, beyin kanamasına ve felce neden olabilir. Günümüzde erken bunamanın en önemli nedenlerinden biri kontrol altına alınmamış hipertansiyondur. Göz damarlarının hasar görmesi görme kaybına, böbrek damarlarının hasar görmesi kronik böbrek yetmezliğine ve diyaliz ihtiyacına yol açar. Bu hastalık hem erkekleri hem de kadınları etkiler.

İki kutu uyuşturucuyla geri sekmiyor

Hipertansiyon, kronik, yaşam boyu süren ve ilerleyici bir hastalıktır. “İki paket ilaç aldım ve tansiyonum normale döndü” diye bir şey yok. Tanı konulduktan sonra ömür boyu tedavi gerekir. Tedavi kesildiğinde tansiyon tekrar yükselir ve tüm organları etkilemeye devam eder. Bu nedenle hasta ömür boyu ilaç kullanmalı, sağlıklı bir yaşam tarzı sürmeli ve yönlendirmelidir.

Sabah yorgun uyananlara dikkat edin!

Hipertansiyon sinsi bir katildir. Bu herhangi bir belirtiye neden olmayabilir. Uzun yıllardır yüksek tansiyon hastası olmanıza rağmen herhangi bir şikayetiniz olmayabilir. Bu nedenle, “sessiz katil” olarak adlandırılabilir. Rastgele bir kan basıncı ölçümü sırasında, değerler yüksek çıkıyor ve daha sonraki muayene sonucunda hipertansiyon teşhisi konuyor.

Baş ağrısı, hipertansiyonun en sık görülen belirtisidir. Sabah uyanamama, konsantrasyon güçlüğü, uyuşukluk, erken yaşta bunama, yürürken nefes darlığı, göğüs ve bacak ağrısı, gece uyurken nefes darlığı ile uyanma, burun kanaması, görme azalması, uyuşma gibi belirtiler yüz, kollar ve bacaklarda ve güç kaybı artık tansiyon ihlalinin daha belirgin hale geldiğini gösterebilir. Bu bulgular başka hastalıkların belirtileriyle de karıştırılabilir. Detaylı bir muayene ve muayene sonrasında teşhis kolaylıkla konulabilmektedir.

Sarımsak ve limon suyuna güvenmeyin

Tüm şikayetler için hastalar önce tansiyonlarını ölçerler. Tansiyon yüksekse sarımsak ve limon suyuyla düşürmeye çalışırlar. Ancak bu yöntemlerin bilimsel bir temeli yoktur ve tansiyonu düşürmezler.

Dil altı ilaçları almayı aniden bırakmak büyük bir hatadır.

Yüksek tansiyon hastalarının sıklıkla yaptığı hatalardan biri de dil altı tansiyon ilaçları kullanmaktır. Dil altına alınan ilaç çok çabuk emildiği için; Ayrıca kan basıncını çok hızlı düşürür, bu da hem beyin hem de kalp için çok rahatsız edicidir. Kan basıncı hızlı bir şekilde düşürülmemelidir. İlaç alınacaksa dil altından değil içilerek alınmalıdır. Tansiyon yüksekse tekrar tansiyonu ölçmek, 10-15 dakika dinlenmek, yüksekse bir sağlık kuruluşuna başvurmak gerekir.

18 yaşından itibaren tansiyonunuzu izleyin

Hipertansiyon 18-50 yaşları arasında ortaya çıkar. Genç yaşta yüksek tansiyon, bazı hormonal dengesizliklerle ilişkili olabilir. Çok yüksek değerler gözlenirse, temel nedenin araştırılması gerekir. Kontrolsüz bırakılırsa, hipertansiyon yıllar içinde tüm organ sistemlerine zarar verir. Bu nedenle ilk kontrol 18 yaşında yapılmalı ve erken teşhis edilmelidir. Çünkü erken teşhis hayat kurtarıcı ve organ kurtarıcıdır. Ayrıca erken teşhis ve sağlıklı yaşam tarzı değişiklikleri, yüksek tansiyonun daha kolay kontrol altına alınmasına yardımcı olabilir.

Uyku apnesi ve tuz tansiyonu yükseltiyor

Hipertansiyonun tek bir nedeni yoktur. Birçok faktörün bir araya gelmesi kan basıncını arttırır. Bunlara genetik, tuz alımı, işlenmiş gıdalar, egzersiz eksikliği, kilo alımı ve uyku apnesi dahildir. Tüm bu nedenlerin aslında yaptığı şey bir şeydir. Kan damarları kasılır ve kan basıncını yükseltir. Bu nedenlerin neden olduğu hipertansiyona birincil veya esansiyel hipertansiyon denir. Ek olarak, ikincil hipertansiyon da vardır. Ancak sıklığı %1’den azdır. Tiroid bezi, adrenal bezler, beyindeki hipofiz bezi, kortizol hormon anormallikleri, renal damar darlığı gibi nedenlere bağlı olarak da kan basıncı yükselir.

Tansiyona karşı bir halk sağlığı projesi olmalı

Nüfusun neredeyse yarısı 50 yaşından sonra hipertansiyondan muzdarip olduğundan, bu hastalığa bir halk sağlığı projesi olarak bakılmalıdır. Ergenlikten itibaren tuz ve alkol alımınızı azaltır, sigara ve alkolü bırakır, kilo kontrolü, sağlıklı beslenme ve egzersizi hayatınızın bir parçası haline getirirseniz, hipertansif hasta sayısında önemli bir azalma olabilir. Kamuoyu bilincini artırmak, kamuoyu duyurularını, derneklerin halkı bütünleştirme çabalarını ve medyanın desteğini gerektirir.

Reçeteye değil güvene dayalı takım oyununa ihtiyaç var

Hipertansiyon, kontrol altına alınabilen bir hastalıktır. Ancak tansiyon kontrolü tek başına yeterli değildir. Tüm risk faktörleri kontrol edilmelidir. Hipertansiyon hastaları sadece yüksek tansiyon hastaları değildir. Bu hastalarda kesinlikle yüksek kolesterol ve şeker seviyeleri (insülin direnci) vardır. Çoğu sigara ve alkol kullanıyor. Egzersiz yapmıyor. Sağlıklı ve uzun bir yaşam hayal ediyorsak tüm bu risklerin kontrol altına alınması gerekir.

Ancak bir doktor bunu tek başına yapamaz. Bu bir takım oyunu. Doktor ve hasta bir ekip olarak çalışmalı ve bu hedef doğrultusunda hareket etmelidir. Hasta doktoruna güvenmeli ve buna ikna olmalıdır. Aksi takdirde doktor ilacı reçete eder ve hasta tedaviyi uygulamaz. Hasta ve hekim işbirliği, hastalığı reçeteye değil güvene dayalı olarak tedavi eder.

Hipertansiyonu olan kişilerin tedavi sırasında yaptıkları en önemli hatalardan biri, ilaçların hipertansiyondan daha zararlı olduğunu düşünmeleridir. Kendi başınıza ilaçları bırakıp kesin, tuz ve alkolü azaltmayın, aşırı miktarda ağrı kesici kullanmayın, “kendimi iyi hissediyorum” sözleriyle düzenli kontrollere gelmeyin ve kilo alın; tedaviyi zorlaştıran en önemli hatalar.

Tek bir ölçümle teşhis konulamaz.

Hipertansiyon tek bir ölçümle teşhis edilemez. Teşhisi doğrulamak için tekrarlanan ve uzun süreli kan basıncı ölçümleri gerekir. Günümüzde hastalara kesin tanı için otomatik tansiyon ölçüm cihazı takılmakta ve 24 saat içerisinde tansiyon ölçümü yapılmaktadır. Bu ölçümler daha sonra bir bilgisayarda analiz edilir. Tansiyon aleti ile takibin mümkün olmadığı durumlarda bir hafta boyunca sabah ve akşam olmak üzere iki kez tansiyon ölçümü yapılarak tanı konulabilir.

Tüm hastalar aynı tedaviyi almaz.

Tüm yüksek tansiyon hastalarına aynı tedavi uygulanmaz. Hastanın yüksek tansiyona eşlik eden diğer tıbbi durumları göz önünde bulundurularak ve en uygun ve etkili tedavi seçeneği uygulanarak hastalık kontrol altına alınabilir.

Nefrotik sendrom belirtileri nelerdir?

Nefrotik sendrom, albümin adı verilen bir proteinin vücuttan idrara çok fazla geçmesi durumunda ortaya çıkan bir durumdur. Bu, böbreklerden birinin veya her ikisinin de hasar gördüğü anlamına gelir.

Böbreklerde çok sayıda küçük kan damarı vardır. Her birine top denir. Glomerüller, kandaki maddeleri idrara süzer. Glomerüller normal çalışmayı bıraktığında, kandan daha fazla protein idrara geçer ve vücuttan atılır. Kan albüminindeki azalma ayrıca intravenöz sıvı sızıntısına ve ödemine neden olur. Ayrıca vücut enfeksiyonlara karşı daha duyarlı hale gelir.

Çocuklarda yetişkinlere göre 15 kat daha sık görülen hastalık 2 ile 6 yaş arasında teşhis ediliyor. Hastalık steroid ilaçlarla yani kortizon tedavisi ile kontrol altına alınabilir ve çoğu çocukta böbrek hasarına neden olmaz.

Nefrotik sendromlu çocukların idrarlarında çok yüksek protein (albümin) ve kanlarında düşük protein seviyeleri bulunur. Ayrıca kandaki kolesterol ve yağ seviyesi artar.

Türler

Nefrotik sendromun yüzde 90’ı idiyopatiktir. Başka bir deyişle, hastalığın kesin nedeni bilinmemektedir.

Bu grupta en yaygın (yüzde 90) minimal değişiklik türü nefrotik hastalık olarak adlandırılır. Ayrıca çocuklardaki lipoid nefroz, Neal hastalığı, idiyopatik nefrotik sendrom isimleri de kullanılır.

MCNS, bir nüks ve iyileşme dönemi ile ilerler. Ancak ilaçla hastalık kontrol altına alınabilir ve düzenli beslenme kontrolleri ile nüks olasılığı ortadan kaldırılır veya azaltılır. Çok nadir durumlarda, çocuk böbrek yetmezliği geliştirebilir ve diyalize ihtiyaç duyabilir.

Grubun geri kalanı, membranöz nefropati, membranoproliferatif glomerülonefrit (MPGN) ve fokal segmental glomerülosklerozdan (FSGS) oluşur.

Nedenler

Nefrotik sendromlu çocukların çoğu, hastalığı bilinen bir neden olmadan geliştirir.

Ancak böbrek sorunları, bağışıklık sistemi sorunları, enfeksiyonlar, kanser ve şeker hastalığı gibi hastalıklar glomerüllere zarar verebilir.

Nefrotik sendrom nadiren üst solunum yolu ve bağırsak enfeksiyonlarından sonra ortaya çıkabilir. Bazı durumlarda, yiyeceklere, belirli ilaçlara veya obeziteye karşı alerjik bir reaksiyon nefrotik sendroma yol açabilir.

Nadir durumlarda, nefrotik sendrom doğumdan sonraki ilk hafta ve bebeklik döneminde ortaya çıkabilir. Bebekte şişlik ve ödem ile kendini gösterir. Buna doğuştan nefrotik sendrom denir. Hamilelik sırasında kalıtsal veya çevresel nedenlerden kaynaklanıyor olabilir ve bebek tedaviye iyi yanıt vermeyebilir.

Kalıtsal vakalarda, hastalığın nedeni otozomal resesif bir gendir. Bir genin çocuğa geçmesi için her iki ebeveynin de taşıyıcı olması gerekir. Başka bir deyişle, taşıyıcı anne babaların nefrotik sendromlu bebek sahibi olma şansı 4’te 1’dir Bu tip nefrotik sendromun görülme sıklığı çok düşüktür.

Semptomlar

Çocuklarda nefrotik sendromun semptomları aşağıda görülebilir;

İlk önce göz kapaklarının şişmesi

Karın ve bacakların müteakip şişmesi

Fazla sıvı nedeniyle kilo alımı ve yüzde şişlik

Tedaviye zamanında başlanmazsa vücutta sıvı (ödem) birikmesi

Tedavi edilmezse hayati sorunlar (akciğerler ve kalbin zarları arasında sıvı birikmesi gibi)

Aşırı yorgunluk ve halsizlik

Anoreksi

Karın ağrısı ve ishal

Azalan idrar miktarı

Köpüklü idrar

Karında sıvı (asit) birikmesi

Tırnakların dibinde solukluk

Saçta donukluk

Kulak kıkırdağı daha zordur

Gıda intoleransları veya alerjileri

Bu belirtilere başka hastalıklar da neden olabileceğinden, doktor kesin teşhisi koyar.

Göz çevresindeki bölge gevşek doku olduğundan ödem burada başlar ve bu genellikle alerji olarak kabul edilebilir. Bu nedenle göz kapaklarındaki şişlik iyi değerlendirilmeli ve genel bir idrar tahlili yapılmalıdır.

Suda Egzersiz Yapmak Zinde Tutuyor

Günümüzde suda egzersiz, fizik tedavinin önemli bir parçası haline gelmiştir. Su, derinliğine bağlı olarak hastanın ağırlığını azaltır. Suyun kaldırma kuvveti eklemler üzerindeki gerilimi önler ve eklemleri zorlamadan kuvvetli egzersizi kolaylaştırır. Su basıncı şişmeyi azaltır ve kanın damarlardan kalbe dönmesine yardımcı olur. Suyun viskozitesi tüm aktif hareketlere karşı direnç sağlar ve kasların güçlenmesine yardımcı olur. Bu, su rehabilitasyon programı sırasında yaralanma riskini azaltır, kasları gevşetir ve hastayı rahatlatır. Su altı egzersizlerinde hastalar farklı pozisyonlarda antrenman yapabilirler. Ayrıca su altı egzersizi kalp kapasitesini, dengeyi ve koordinasyonu artırır. Tüm bu faydalarından dolayı birçok durumda tercih edilen egzersiz şeklidir.suda yapılan egzersizler, su içinde hangi egzersizler yapılır, kimler su içi egzersizi yapmalı

Kimlere su altı egzersizi yapması tavsiye edilmez?

Suda egzersiz, kalça ve diz protezi ameliyatı sonrası özellikle spor yaralanmaları, kalça ve diz eklemlerinde kireçlenme, omuzda hareket kısıtlılığı, eklem ve yumuşak dokuların gerilmesi, sırt ağrısı, ankilozan spondilit, fibromiyalji ve felç geçiren hastalara önerilir. . Su korkusu, kontrolsüz kalp ve solunum yetmezliği, böbrek yetmezliği, kontrolsüz epilepsi, enfeksiyon ve ateş, mesane ve bağırsak disfonksiyonu ve açık yaraları olan hastalara önerilmez. Suda; Germe egzersizleri, güçlendirme egzersizleri, denge ve yürüme egzersizleri ve dayanıklılık egzersizleri yapabilirsiniz. Egzersiz sırasında su sıcaklığı 26-33 derece olmalıdır. Suda ayakta durmayı ve yürümeyi kolaylaştırmanın yanı sıra egzersizi kolaylaştırmak için simit-yaka-kemer-yüzme çubukları, özel eldivenler ve hidrotonik ayakkabılar gibi yardımcı ekipmanlar da kullanılabilir.

Hangi su egzersizleri var?

Suda yürümek: ileri, geri ve yana doğru yürümek. Büyük bir adımla yürürken bacaklar mideye doğru çekilir. Yürürken, kollarınızı ve bacaklarınızı çaprazlamanız ve ileri geri açmanız gerekir. Suda durmak için özel bir bel kemeri kullanılır, baş düz, çene kaldırılır, omuzlar kalçadan biraz yüksekte, mide gergin (ancak nefesini tutmaz), kalçalar korunmuş. sıkı.

Suda bisiklet sürmek: Havuzun köşesine yaslanın ve yarı yatay pozisyonda su sürün.

Suda oturmak: Sandalyede oturuyormuş gibi oturun, dizinizi bükün ve topuğunuzu uyluğunuza doğru çekin.

Eklemler için: Kolları eğitmek için su omuz seviyesinde, bacakları eğitmek için vücut seviyesinde olmalıdır.

Omuzlar için: Omuzlar suda önden arkaya doğru dönüşümlü olarak yükselir, içe ve dışa doğru döner.

Dirsek için: Dirsekler suda açılıp kapanır, itin ve çekin.

Kalçalar için: Suda ayakta durmak, havuz kenarındaki bir kol ile desteklenir. Kalçalar dönüşümlü olarak bir yandan diğer yana kaldırılır, içeri ve dışarı döndürülür. Havuzun köşesine yaslanıp suya binersiniz.

Diz için: Suda durmak havuzun yanında el ile desteklenir. Mini ağız kavgası suda yapılır. Sonra diz bükülür ve topuk uyluğun arkasına yaklaşır.

Ayak bileği için: Suda dururken, kol havuzun kenarına dayanır. Topuğunuzu ve ayak parmaklarınızın uçlarını döndürün ve ayak bileklerinizi döndürün.

Karın ve gövde için: Sırt kaslarını güçlendirmek için yüzüstü. Suda durduğunuzda karın kaslarınız kasılır ve gevşer. Bu arada nefes tutulmaz. Aynı egzersiz, kol ve bacak hareketleriyle birleştirilir.